Ben olsaydım ne yapardım? Sevgili halkım ne yapardı?

-
Aa
+
a
a
a

İtiraf edeyim hayatımda ilk kez Türk toplumu ile bir konuda aynı görüşteyim. Anketler Türk toplumunun % 94’ünün savaşa karşı olduğunu söylüyormuş. Allah’a şükürler olsun ki “Savaşa karşı mıyız” yazımda Türk halkının savaşa karşı olmadaki samimiyeti hakkındaki görüşlerimi ifade etmiştim. Türk halkının çoğunluğunun savaşa karşı olmadaki savları (aslında tutarlı bir savları var mı, anlat deseniz romantizme ve slogana kaçmadan kaç tanesi aralıksız 10 cümlelik somut bir gerekçe ileri sürebilir, onu da bilmiyorum) şu anda aslında karşı olmak için karşı olma savlarıdır. Türk toplumunun % 99’a yakın bir çoğunluğu ile hemen her konuda temelden farklı düşünen biri için, görünürdeki bu fikir birliğinin ne kadar acı verici olduğunu bilemezsiniz. (Espri yapmıyorum.) Bugüne değin bu savaşa (aslında bu savaş kelimesinin yerine başka bir şey koymak gerekli) temelde bir mantığa neden karşı olduğumu yazdım. Şimdi çok merak ettiğiniz, “aman yazsa da okusak” dediğiniz "ben olsaydım ne yapardım"ları açıklayacağım.

Öncelikle eğer ben ABD yönetimi olsaydım, BM’de güvenlik konseyini ve veto yetkilerini kaldırır, normal kararların salt çoğunlukla, savaş veya silahlı müdahale kararlarının dörtte üç çoğunlukla alınabileceği bir düzen kurardım. Savaş kararı almadan önce aşağıda belirteceğim örnek somut kuralların denetimi için objektif izleme ve karar alma süreci kuralları koyardım. Böylece eşitler içinde daha eşitler gibi bir uygulamaya son verip, önce BM’nin kendisinin tam demokrat olmasını sağlardım. Daha sonra BM’yi dünyanın doğal kaynaklarını ve dengelerini korumada öncelikli rolü olmasını sağlayan ve nasıl ki insan hakları bir ülkenin iç sorunu değildir, çevre ve insani gelişim sorunları da bir ülkenin iç sorunları olamaz mantığından hareketle, bu konularda da bağlayıcı kararlar almaya yetkili olduğunu belirtir bir yapılanmaya geçirirdim.

Bu yapılanmadan sonra BM’den bir karar daha çıkartır, tüm dünyada silahlanmanın ancak savunma amaçlı olabileceğini teminat altına alırdım. ABD dahil her ülkenin elindeki silah yapısının niteliklerini

Greenpeace'in TBMM önünde düzenlediği eylemden (AP)

belirlerdim. Ör: Hiç kimsede nükleer silah olamaz, hiç kimsede kimyasal silah olamaz, hiç kimsede komşu olduğu ülkenin genişliğinden daha uzun menzilli silah olamaz gibi. Her ülkenin sahip olacağı ordunun insan ve silah sayısının objektif sınırlarını koyardım. Ör: Bir ülke, sınır komşularının nüfusları ile doğru orantılı askere ve uçağa sahip olabilir gibi. Bu kurallara uyumun BM’nin, ABD dahil her ülkede istediği zaman denetimine açık olduğunu yazılı sözleşmeye bağlardım. Denetimlerin dikta rejimlerinde demokrat ülkelerden iki kat daha sık veya aralıksız yapılabileceğini kurallar dizisine koyardım. Savaşların amaçlarını önceden ve açıkça belirlerdim. Savaş kararı alındığında bu savaşa olumlu oy veren ülkelerin tamamının o savaş için gerekli asker sayısına, kendi ordularındaki insan sayısı ile doğru orantılı olarak katılmalarını zorunlu kılardım. Bir savaş olsa da olmasa dönemsel başkanlık gibi dönemsel ordu komutanını baştan belirlerdim. Ancak savaş kararı alındığındaki komutanın ülkesi savaşa olumsuz oy vermiş ise olumlu oy kullananlardan sırası en yakın olana komutanlığı geçirirdim. Böylece bir BM savaşını ABD veya X ülkesinin savaşı olmaktan çıkarır, her ülkeyi verdiği kararın sorumluluğuna katardım. (Kuşkusuz ki yazdıklarım temel mantıklardır. Bir ana fikri anlatmaya çalışıyorum.) ABD bu tür mantıkları kabul eder mi? Tabii ki etmez.

“Elimde kan yok”

Peki, ben Türk hükümeti olsaydım ne yapardım? Bana şu andaki talepler geldiğinde açıkça bu savaşın nedeninin uzun menzilli silahlar olmadığını belirtir, Türk hükümetinin savaşa girmek veya destek olmak için yaklaşık yukarıda anlattığım şekilde işleyen bir BM örgütünün kararına gereksinme duyduğunu, zararımız fazlasıyla karşılansa dahi bu karara katılmayacağımızı ve diyet her ne ise ödeyeceğimizi söylerdim. Bu söylediklerimi ve özellikle şu ekonomik ortamda bize maliyetini çıkar hiç yumuşatmadan anlatırdım topluma. Bu kararımızın burnumuzdan fitil fitil getirileceğini söylerdim. Peki bir kez daha sorayım bunu yapacak siyasi irade Türkiye’de var mı sizce? (Şu anki muhalefet dahil.) Bunlar gerçekleşince ne olurdu? Hiç kuşkunuz olmasın, yineliyorum bugün “elimize çocuk kanı bulaşmasın” diyenler gider o hükümetin yakasına yapışırlardı bir süre sonra. “Hayır, Türk halkı bunu yapmaz” diyebilir misiniz? Ve eğer ben olsaydım ilk protestodan sonra ellerimi iki yana açar, “benim elimde kan yok, bu koltukta da gözüm yok” der ve o koltuktan kalkıp huzur içinde taksiye biner çıkar giderdim. Peki bir kez daha soruyorum, Türkiye’de bunu da yapacak siyasi irade var mı sizce?

İşte ben bunları yapardım. Bunları yaptığım zaman diyet ödememek için daha önceden yazdığım Türkiye’yi mantık olarak değiştirecek işleri gerçekleştirmeye çalışırdım. Ama tüm bunlar meşhur köşe yazarlarımızın deyimi ile reel politiğe aykırı. İyi, siz o reel politiği kabul edin. Bense olmayacağını benim de bildiğim yeni bir reel politiğin peşindeyim. Hiç değilse bunu yapıyorum. Kabul etmiyorum.